Türkiye’nin Kendi Marka Otomobilini Geliştirmesi Üzerine Kısa Bir Değerlendirme
9 Kasım 2012 2012-11-09 15:49Türkiye’nin Kendi Marka Otomobilini Geliştirmesi Üzerine Kısa Bir Değerlendirme
Türkiye’nin Kendi Marka Otomobilini Geliştirmesi Üzerine Kısa Bir Değerlendirme
Bir süredir yazılı ve görsel basında siyasilerin ve bazı iş çevrelerinin Türkiye’nin otomotiv alanında kendi markasını oluşturması yönünde heyecan verici açıklamalarını duymaktayız. Bu alandaki çalışmaların hangi kapsam ve aşamada olduğunu ayrıntılı olarak bilmiyorum. Ben konuya gelecekte izlenecek strateji açısından bakmak istiyorum.
Otomotiv sektörü kar oranlarının en düşük olduğu sektörlerden biridir. Yine bu sektör çok yoğun rekabetin yaşandığı bir sektördür de. Otomotiv sektörünü başlatan ve geliştiren Amerikan ve Avrupa otomotiv devleri bile halen, bu alana çok sonra girmiş olan Japon ve G. Kore otomotiv firmaları karşısında zor durumdadırlar. Toyota’nın geliştirdiği yalın üretim sistemi ile G. Kore hükümetinin yönlendirici politikaları bu başarıda çok önemli rol oynamıştır.
Diğer taraftan hali hazır otomotiv teknolojisinin (geleneksel otomotiv sanayi) daha çok petrol esaslı olması, petrolün elde edilmesi maliyetinin giderek artması, dahası, çok uzak olmayan bir gelecekte petrol kaynaklarının tükenecek olması nedeniyle, dünyadaki devasa geleneksel otomotiv sanayi yatırımlarının dönüştürülmesi ihtiyacı başlamak üzeredir. Nitekim bu alanda hibrid otomobillere çok önemli yatırımlar yapılmaktadır. İşte tam bu noktada, aşağıda değinileceği üzere, Türkiye’nin karşısına bir fırsat çıkmaktadır.
Ülkemizdeki otomotiv sanayi teknolojisi alanında bizim kendimizin bir katkısı yoktur, bu teknoloji yabancılar tarafından geliştirilmiştir. Üretim organizasyonu açısından bakıldığında da ya doğrudan yabancı (Toyota) yatırımcı ya da yerli-yabancı ortaklıklar (Renault, Fiat, Hyundai, vb.) şeklinde bir yapılanma görülmektedir. Bu oluşumların yaklaşımı mevcut iç pazardan olabildiğince pay kapmaktır. Onlar için Türkiye’nin özgün bir otomobil markası geliştirme gibi bir “hedef” söz konusu olamaz.
Bu kısa açıklama doğrultusunda, sadece henüz doyma aşamasına ulaşmamış iç pazarın talebinden cesaret alarak, yerli bir otomotiv geliştirmeye kalkmanın faturasını iyi hesaplamak gerekir. Mevcut otomotiv sanayi yapılanması içinde Türkiye’nin geleneksel bir otomobil markası geliştirmesi ve dünya üreticileri ile rekabet edebilmesi hiç kuşkusuz bir hayaldir. Geleceği pek de uzun vadeli olmayan geleneksel otomotiv geliştirmenin ülkemize hiçbir yararının olmayacağını düşünüyorum. Tam tersine, birçok sektörde olduğu gibi, bu alanda da batının teknoloji çöplüğü olmamız tehlikesi de var. Çünkü bu sektörün devleri yeni enerji kaynakları arayışı kapsamında yatırımlarını dönüştürmek zorundadırlar. Bu nedenle de bizdeki bazı yetkililere amiyane tabirle “gaz” vermektedirler. Geleneksel otomotiv alanında Türkiye ne yazık ki şansını 1960’lı ve 1970’li yıllarda yitirmiştir. O zamanlar bu sektöre yeni giren G. Kore’nin başarıları daha önceki bir değerlendirmede ele alınmıştı[2].
Yukarıda sözü edilen fırsata gelince, o da alternatif enerji kaynaklarına dayanan bir otomotiv teknolojisidir. Henüz başlangıç aşamasında olan bu yenilik alanında Türkiye’nin sahip olduğu mühendislik, üretim ve yönetim birikimiyle, gerek araştırma yapmak, gerekse özgün bir yapılanma ile şanslı olabileceğini değerlendiriyorum. Şöyle ki, ilgili bakanlığın yönlendirmesi ile araştırma kuruluşları, araştırma şirketleri, üniversiteler ve farklı sektörlerden girişimcilerden, biraz da gönüllülük esasında, oluşan maliyet paylaşımlı bir yapılanma içinde, sahip olunan enerji kaynaklarını (örneğin Bor) esas alan bir teknolojinin geliştirilmesi mümkündür. Hatırlanacağı üzere, Toyota’nın kurucusu Sakichi Toyoda dokuma tezgahları alanında faaliyet gösteriyordu[3]. Farklı sektörlerden oyuncu seçmenin arkasında, bu işe gönül vermek, ülke için bir şeyler yapmanın ve gelecek kuşaklara bir miras bırakmanın hazzı yatar. Bunu başarabilenler S. Toyoda gibi tarihe geçerler[4].
Özetle otomotivde Türkiye’nin başarılı bir marka oluşturabilmesi için izlenmesi uygun görülen strateji;
1. Kendi markamızı oluştururken mevcut teknolojiye değil, geleceğin teknolojine odaklanılması,
2. Mevcut oyuncular dışında tamamen yeni oyuncuların öncülüğünde yola çıkılması, Kamunun, özellikle G. Kore’de (“Hyundai Niçin Burada?” açıklandığı üzere) yapıldığı şekilde yönlendirici rol üstlenmesi zorunludur.
[1] Endüstri Y. Mühendisi Osman Karadağ, 30 yılı aşkın süreyle Kamu ve Özel sektörde yöneticilik görevlerinde bulunduktan sonra birikimlerini eğitici ve danışman olarak toplumumuzla paylaşmaktadır. Stratejik planlama, yapılabilirlik çalışması ve proje yönetimi alanlarında çalışan Karadağ, Türkiye’nin ilk profesyonel proje yöneticilerinden biridir. okaradag.blogspot.com
[2] Hyundai Niçin Burada?, (Stratejik Düşünme Becerisinin Getirisi) Osman Karadağ, 08 Ocak 2011, İstanbul. okaradag.blogspot.com
[3] Toyota Dünyanın En İyi İmalatçısı Haline Nasıl Geldi?, Osman Karadağ, 19 Ağustos 2012, Bodrum. okaradag.blogspot.com
[4] Sakichi Toyoda dünyanın değişmekte olduğunu ve otomobilin geleceğin teknolojisi olacağını görebiliyordu. Bu nedenle oğluna dünyaya katkıda bulunmak için fırsat yaratmak istiyordu. Sakichi Toyoda’nın bu fırsat yaratma konusu bugün ülkemiz sanayicileri, özellikle aile şirketleri niteliğindeki şirketlerin patron yöneticileri için büyük dersler içermektedir. Oğluna verdiği görev şudur: Herkes yaşamında en azından bir kez büyük bir projeye el atmalıdır. Ben yaşantımın çoğunluğunu yeni tür tezgahlar yaratmaya adadım. Şimdi sıra sendedir. Topluma yararlı olacak bir şeyler başarmak için çaba göstermelisin. Kaynak: Reingold, Edwin. Toyota: People, Ideas, and the Challange of the New. London: Penguin Books, 1999