Milli Hedefler ve Sosyal Sorumluluk
7 Haziran 2012 2012-06-07 14:47Milli Hedefler ve Sosyal Sorumluluk
Milli Hedefler ve Sosyal Sorumluluk
Kar amaçlı olarak kurulan bütün kuruluşlarımızın milli hedeflerinin olması ve kendi kuruluşlarının ticari, kar ve diğer kurumsal hedeflerinin önünde kendi kurumlarına ait milli hedeflerin de olabilmesi büyük önem taşımaktadır. Bir kuruluş milli hedeflerle hareket ettiği ve kendi firma hedeflerini milli hedeflere bağladığı takdirde dünya çapında rekabet edebilmek için çok önemli bir araca sahip olabilecektir. Milli hedefleri firma hedeflerinin önüne koyan firmalar değer yaratmayı ve içinde faaliyet gösterdiği topluma katma değer yaratmayı ana hedef olarak alırlar. Firmasının yeterli karlılığı, ticari başarıyı elde etmiş olması firma yöneticilerini ve mal sahiplerini tek başlarına memnun etmez. Milli hedefler doğrultusunda hareket eden ve bu çerçevede firma hedeflerini gerçekleştiren kurum ve kuruluşlar sürekli kalmanın da yolunu açmış olurlar. Yalnız bugünün, bu anın, bu dönemin başarısı onları memnun etmez. Milli hedefler sürekli daha iyi, sürekli daha başarılı olmayı adeta zorunlu kılar. Çünkü firmanın hedefleri sürekli yükselir.
Milli hedefleri çalışanlara, tedarikçilere ve tüm paydaşlara anlatmak çok daha kolaydır. Firmanın ticari karını, faaliyet başarısını bir motivasyon unsuru olarak çalışanlara anlatmak ve onları hedefe kilitlemek kolay değildir. Ancak bu ülkenin milli hedeflerinin bir veya birkaçını üstlenmiş olma ve o konuda katkıda bulunma onuru çalışanları daha fazla harekete geçirebilmektedir. Kişiler, birimler, bölümler, kademeler arasında görüş ve menfaat çatışmalarını önleyebilmek için de milli hedeflere ihtiyaç bulunmaktadır.
Milli hedeflerle hareket eden kurum ve kuruluşların sosyal sorumlulukları da en üst düzeydedir. Bu kurum ve kuruluşlar içinde bulunduğu çevreye duyarlıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 21.yüzyılda refah içinde olabilmesi, demokrat, özgür bir ülke olarak yarınlarına güvenle bakabilmesi, gençlerine iş ve umut verebilmesi milli hedefleri olan kurum ve kuruluşlarımızın Türkiye dışında iş yapma kabiliyetlerini artırmalarından geçmektedir. Bugün eriştiğimiz ihracat miktarlarını en kısa zamanda adeta 2-3 yıl içinde katlamaya ihtiyacımız bulunmaktadır. 2010 yılı gelmeden önce Türkiye 110 Milyar Dolar’lık dış gelir elde eden bir ülke olmalıdır. Böyle bir ülke hedefini tutturabilmek için de; bu ülkenin tüm kurum ve kuruluşlarının, girişimcilerinin önünde çok ciddi hedefler olması gerekmektedir. Bu ortamda hareket eden kurum ve kuruluşlar yaptıklarıyla, elde ettikleri başarıyla yetinmezler. Bu kuruluşlar yapmakta, üretmekte, hizmet arzetmekte mükemmeli yakalamışlardır. Kalite, hız, maliyet yönlerinde her gün yeni rekorlara imza atmaktadırlar. Ayakta kalmak için bu operasyonel mükemmellik işin asgarisini sağlamaktadır. Bunun dışında yenilikçilik, yeni ürünler, yeni iş yapış biçimleri ve daha başarılı proseslere ihtiyaç bulunmaktadır. Bu ister istemez her gün daha iyi olmaktadır.
Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğunun bilinci içinde hareket etmekten ve herkesin kendisine düşen görevi fazlasıyla yapmaktan başka çare bulunmamaktadır. Türkiye’de temel konuşulan konu; yapmak, üretmek, ihraç etmek, dış ülkelerle ticareti artırmak olmalıdır.
Türkiye’de 1990’lı yılların başında başlayan kalite çalışmaları meyvalarını vermektedir. 1990’lı yıllarda yüzdelerle ifade ettiğimiz kalite göstergeleri bugünlerde milyonluk PPM cinsinden ifade edilmektedir. Bugün Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı, yerli birçok kuruluş yurtdışında iş yapma rekorları kırmaktadır. Yalnız otomotivde 6 Milyar Dolar’ı geçen ihracatı ile otomotiv sanayi bir öncü görevini görmektedir. Bu kuruluşlar yalnız üretim kaliteleri ile, rekabetçi ürün ve fiyatları ile ve teslimat sürelerindeki esneklik ve çabukluk ile öne çıkarken çok yüksek seviyede sosyal sorumlulukla da hareket etmektedir. Bu kuruluşlarda çalışan her bir fert başlı başına bir değerdir. Maliyetleri azaltmak için çalışanları değiştirmek yerine çalışanları ile birlikte her gün daha iyisini yapmak çabasına girmişlerdir. Bu kuruluşlarda bireysel maliyetin yerini ürün maliyeti almıştır. Burada esas olan her bir kişinin maliyeti değil, her bir kişinin maliyetinden daha fazlasını firmasına ve ülkesine kazandırmasıdır. Bu kuruluşlarda eğitim süreklidir. Çalışanların yaptıkları işin uzmanı olmaları gerekir. O yüzden eğitim ve geliştirme vazifenin, işin bir parçasıdır.
Bu kuruluşlar çevrelerine karşı son derece duyarlıdırlar. Çevrenin kirlenmesi, tahrip olması yerine çevrenin hem yaşam kalitesi açısından hem de diğer vasıfları yönünden korunması ve geliştirilmesi gayreti içindedirler. Çevreyi rahatsız etmeme, kirletmeme ciddi önem taşımaktadır. Fabrikasına, tesislerine dışarıdan bakıldığında görünüş estetiği ve çevreye uyum tüm detayı ile sağlanmıştır. Atık sular çevreyi hiçbir şekilde kirletmemektedir. Akarsular çıktığı anda bile girdiği kadar temiz ve kalitelidir ve canlıların yaşamasına müsaittir. Yaşam kalitesi açısından çevre dostudur. Piknik alanları ve ağaçlandırması ile çevre insanları ve çalışanlar aileleri ile birlikte bu alanlarda piknik yapabilmekte, boş zamanlarını değerlendirebilmektedir. Fabrikaların içinde iş güvenliği, sağlık ve ergonomi her gün takip edilen göstergelerdir. İş kazaları en düşük rakamlara indirildiği gibi kaza riskleri bile kontrol altındadır. Bu kuruluşlarda iş ayakkabısı, iş elbisesi, gözlük, kulak tıkacı kullanmadan iş yapmak mümkün değildir. İşyerinde yürünecek yollar belirlenmiştir ve işyerinin içinde herşey “esnek kurallara” bağlanmıştır.
Bu kurumlar kendilerini ticari, endüstriyel ve diğer göstergeler bakımından dünyanın diğer başarılı kurum ve kuruluşlarıyla sürekli mukayese etmektedirler. Japonya’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Kore’de, Çin’de, Polonya’da ve Avrupa ülkelerinde olup bitenler bu kurum ve kuruluşların ilgi alanındadır. Bu kurum ve kuruluşlar sahip oldukları bilgi ve beceriyi paylaşmaktan büyük keyif duymaktadırlar. Bu çerçevede çevre okulları, kuruluşları ve tesisleri ile çeşitli ortak projelerde görev almaktadırlar. Çevre okullarının kalitesini artırmak için öğretmen, proje, staj ve her türlü destek vermektedirler.
Bu kuruluşlar kısa dönemli karların ve ticari başarıların kendileri için garanti olmadığının bilinci içinde hareket etmektedirler. Toplumda beğenilmeyen, kurumsal imajı yeteri derecede yüksek olmayan kuruluşların ürettiği ürün ve hizmetler tercih edilmemektedir. Bu yönden de kurumlar kurumsal imajlarına, toplum içerisinde sahip oldukları prestije, tanınırlığa önem vermektedirler.
Kurumsal sosyal sorumluğu olan kurumların yöneticilerinin yükselen değerleri:
1. Topluma katkı ve değer yaratma
2. Adalet ve dürüstlük
3. İşbirliği ve takım ruhu
4. İyileşme ve gelişme yönünde aralıksız çaba
5. Nezaket ve alçakgönüllülük
6. Uyum sağlama
7. Şükran
Bu değerleri kurumsal hayatın bütün eylemlerine, proseslerine dahil ederler. Adeta bu değerleri yaşarlar, yaşatırlar. Elemanlarını seçerken bu değerlere sahip olup olmadıklarını araştırırlar. Yöneticilerin, çalışanların bu değerleri yaşamasını gözetirler. En üst yöneticiler, karar vericiler bu değerleri yaşayarak örnek olurlar, bu değerlerin muhafızlığını yaparlar.
Kurumsal sosyal sorumluluğu olan yerli ve yabancı ortaklı şirketleri İstanbul ve çevresinde, Marmara’da, Trakya’da, Ege’de, İzmir Sanayi Bölgesi’nde, Manisa’da, Denizli’de, İzmit ve çevresinde, Adapazarı’nda, Ankara’da, Gaziantep’de, Kayseri’de, Safranbolu’da ve her sektörde bulmak mümkündür.
Önümüzdeki dönem Türkiye’nin yapmak, üretmek, ihraç etmek, dış ülkelerle ticareti artırmak dönemi olacaktır. İhracat hedefi her kurum ve kuruluşun ve bu kurum ve kuruluşlarda çalışan beyaz ve mavi yakalı tüm personelin bireysel hedefi olacaktır.
Yalçın İpbüken
KalDer Forum Dergisi
{Ocak 2004}