Kitlesel ve Yalın Üretim Sistemleri Arasında Bir Karşılaştırma
4 Kasım 2006 2022-02-21 20:36Kitlesel ve Yalın Üretim Sistemleri Arasında Bir Karşılaştırma
Kitlesel ve Yalın Üretim Sistemleri Arasında Bir Karşılaştırma
Ford’un kurucusu Henry Ford ve General Motors’un kurucusu Alfred Sloan Kitlesel Üretim (Mass Production) yöntemini bütünüyle tasarlayıp devreye aldıklarında, Kitlesel Üretim’in çeşitli öğeleri kullanılmakta iken her yerde eski Zanaatkârlığa Dayalı Üretim Yöntemi (Craft Production)’nin sonuna geldiğine dair müşterek bir düşünce oluşmuştu. Kitlesel Üretim’in çeşitli öğeleri başka sektörlerde de denenmekte idi. Mesela; et, hayvan kesimi ve paketlemesi endüstrisinde kesilmiş hayvanların karkaslarının konveyöre takılarak konveyör üzerinde çalışılması 19. asrın sonlarında kullanılmakta idi. 1890’larda bisiklet endüstrisi, birçok “saç basım teknikleri”ni ve Ford’un daha sonra kullandığı “tahsis edilmiş makineler” fikrini uygulamakta idiler. Hatta daha önceleri Amerika kıtasını boydan boya geçen demiryollarında geliştirilen yönetim teknikleri, geniş coğrafik alanlarda faaliyet gösteren firmaların yönetilmesine örnek oluşturmuştu.
Fakat Henry Ford ve Alfred Sloan, sistemi ilk defa mükemmelleştiren kişilerdi. Fabrikaların üretimi, tedarikçilerin koordinasyonu, tüm kuruluşun yönetimi, yeni bir dağıtım ve pazarlama sisteminin geliştirilmesi bu kişiler tarafından gerçekleştirildi ve bu şekilde otomotiv endüstrisi dünya çapında Kitlesel Üretim’in bir numaralı örneği haline geldi. Çeşitli çabalarla tamamlanan Kitlesel Üretim Sistemi, 1920’li yıllarda süratle ilk önce Amerika’da, sonradan da tüm dünyada uygulanır oldu ve büyük miktarda üretim yapan tüm endüstriler Kitlesel Üretim Sistemi’ni kucakladılar. Bunun dışında Kitlesel Üretim Sistemi, çok başarılı olmamakla birlikte zanaatkârlığa dayanan en önemli endüstri olan ev inşaatlarında da kullanılmaya çalışıldı. Birçok ev inşaat müteahhidi bu sektörün Henry Ford’u olmak için büyük çabalar gösterdiler.
Bütün dünyada Kitlesel Üretim’i yaratan iki kişiden biri olarak düşünülen Henry Ford’dan bahsettiğimizde, iki tane Henry Ford olduğu kanısına varırız. Birinci dinamik Henry Ford, Detroit’in kuzeyinde kurulu olan Highland Park Fabrikası’nın kurucusu olan ve 1914 senesinde bu fabrikadaki performansının en yüksek seviyesine erişen dinamik Henry Ford… Bu fabrikada ilk defa Sürekli Akış’ı gerçekleştirmesi bakımından bu fabrikadaki deneyimi çok büyük önem taşımaktadır. Geliştirdiği Sürekli Akış tarzı üretim yöntemi ile yalnız son montaj hattında Sürekli Akış’ı sağlamakla kalmamış, montaj öncesi üretimlerde de üretim prosesinin akışı doğrultusunda çeşitli makineleri yerleştirmiş ve bu suretle Model T dediğimiz araçta kullanılacak tüm parçaları bir akış mantığı ile gerçekleştirmiştir. Bu şekilde ham maddeden son bitmiş ürüne kadar Sürekli Akış gerçekleşebiliyordu. Yine bu fabrikada, prosesler arasındaki akışta Tek Parça Akış sağlanabilmişti. Yani Yalın Üretim’in hemen bütün öğeleri Highland Park’ta gerçekleşmekte idi. Ana montaj hattının çok yakınına dikey olarak yerleştirilen U şeklindeki üretim hatları ile ana montaj hattını Yalın Üretim’deki gibi beslemek mümkün olabiliyordu. Henry Ford’un bu fabrikasında başlangıç ile bitiş arasındaki toplam süre çok kısa ve bu yüzden Ford’un üretim kontrol sistemi çok da basit idi. Yine bu fabrikada belirli bir parçadan ancak belirli sayıda üretim yapılıyor, takip eden proses bu parçaları kullanmadıkça öndeki proses duruyordu. Bu suretle Çekme Sistemi de gerçekleşmişti. Fabrikanın içindeki parça sayısı çok azdı ve ancak günlük imalata yetecek kadar parça fabrika içinde dolaşıyordu. Bu fabrikada, sonradan bütün hatları ile ortaya çıkan Çekme Sistemi’nin adeta bir ilk kaba hali gerçekleştirilmişti. Bütün bu bilgiler, Horace Lucien Arnold ve Fay Leone Faurote’nin yazdıkları “Ford Metotları ve Ford Atölyeleri” isimli yazı ile 1915 yılında mühendislik dergisinde yayımlanmıştı.
İkinci Henry Ford ise, Rouge Fabrikası’nın kurucusu olan Henry Ford’dur. Bu müthiş fabrika, Detroit’in güneyinde Rouge Nehri kıyısında kurulmuştu. 1917 yılında Amerikan hükümetine hücumbot yapmak için faaliyete geçmişti. Bu fabrika 1927 yılında Ford, Model T’den Model A’ya geçerken de otomobil fabrikası şekline dönüşmüştü. Rouge Fabrikası Kitlesel Üretim’in dünya ölçeğindeki mabedi idi. Günlük üretimi 7.000 otomobil civarındaydı. 1927’li yıllarda bu fabrikalarda 140.000 kişinin çalıştığı söylenir. Bu fabrikaya demir cevheri gelir ve otomobil olarak çıkardı. Bir taraftan silis kumu gelir, diğer tarafından otomobil camı olurdu. Kauçuk gelir, otomobil lastiğine dönüşürdü. Bu fabrikada artık dev proses köyleri kurulmuştu, hatta bu köyler proses şehirleri kadar büyüktü. Bu üretim şehirlerinin her birinde belirli üretimler yapılır (pres, boya, kaynak, parça üretimi), her bir model için gerekli olan parçalar bu üretim şehirlerinde üretilir, her bir parçadan milyonlarca parça basılır, fabrikalar arasında kilometreler boyunca konveyörlerle taşınır ve dünya üzerinde 50 civarındaki montaj fabrikasına gönderilirdi. Bu dev fabrikalar topluluğunu yönetebilmek için çok güçlü merkezi bir planlamaya ihtiyaç vardı. Her bir proses şehrine ne yapması, ne zaman ve kaç tane yapması gerektiğiyle ilgili talimatlar verilirdi. Çünkü her bir parça, bir yerden bir başka yere uzun mesafeler kat ederek erişirdi. Bu fabrika 1926 yılında üretime geçtiğinde Henry Ford, Encyclopedia Britannica için kaleme aldığı makalede Rouge Fabrikaları’nda yapılan üretim şekli için ilk defa “Kitlesel Üretim” terimini kullanmıştı. Daha sonra onun burada geliştirdiği Kitlesel Üretim tekniklerine ise Fordizm adı verildi.
Avrupa’da Kitlesel Üretim fikri yalnız otomotiv endüstrisi için değil, her bir sektör için bir problem teşkil etti. Bir seviyede bilhassa soldaki entelektüeller seviyesinde Kitlesel Üretim, insan kitlelerinin yaşam koşullarını iyileştireceğine dair bir kanı ile kucaklandı ve kısa zamanda “Kitlesel Üretim” ve “Modernlik” Avrupa sanatının ana temalarından biri oldu. Her halükarda, her türlü üretimin yapıldığı fabrikalarda ise Kitlesel Üretim’in gerekleri ile zanaatkârlığa yatkın işçiler ve yöneticilerin bu teknikleri benimsemeleri pek kolay olmadı. Ayrıca, entegre bir Avrupa pazarının olmayışı Kitlesel Üretim’in karşısındaki diğer bir güçlük olarak belirdi. Ancak II. Dünya Savaşı’ndan sonra Kitlesel Üretim yöntemleri tüm sektörlerde Avrupa endüstrisine hâkim oldu. Bu da ancak başka ülke ve kültürlerden gelen “misafir işçilerin” Kitlesel Üretim’in yapıldığı fabrikalarda hâkim olan monotonluğa dayanması sayesinde gerçekleşti.
Günümüzde Kitlesel Üretim Uygulayan Firmaların Karşılaştıkları Sorunlar:
Firmanın Genel Ekonomik Performansı
- Zaman içinde kârlılık iyice düşüyor, birçok halde net işletme zararı mevcut, ortaklar şikâyetçi.
- Yeni rakiplerle başa çıkmada gittikçe zorlanılıyor.
- Müşteriler firmanın teslimat, kalite ve maliyet performansından şikâyet ediyor.
Planlama ve Yönetim
- Planlamada ve planları en alt birimlere kadar ulaştırmada zaaflar mevcut.
- PUKÖ (Planla-Uygula-Kontrol Et-Önlem Al) ve Problem Çözme kültürü yok veya zayıf.
- Planlanan gerçekleşen farkı analizi (gap analysis), kök nedeni araştırma (root cause analysis), önlem alma, sonuçların takip kültürü yok veya zayıf.
- Firma içindeki üretim planlaması merkezi olarak tüm üretim birimleri için ayrı ayrı yapılıyor.
- Yöneticiler, çalışma ve faaliyet alanında uzaktan kumanda ile çalışmayı tercih ediyor.
- Yöneticilerde soru sorarak yönetmek yerine uzaktan talimat vererek yönetim kültürü hâkim.
- Endüstriyel maliyet belirlemede zaaflar mevcut.
- Sürekli iyileştirme (Kaizen) kültürü mevcut değil veya çok yetersiz.
- Üretim takımları güçsüz, sorumlulukları çok düşük veya yok derecesinde.
- Hiyerarşik fonksiyonel yapı ve çalışma kültürü var.
Kurum İçinde Görsellik
- Fabrika üretim alanlarında her bir çalışanın zahmetsiz gidişatı takip ettiği, planlananla gerçekleşen durumunu gördüğü, tedbir aldığı elektronik ışıklı panolarda eksiklik.
- Çalışanların herhangi sorun karşısında iş standartlarının uygulanamaması tehlikesiyle karşılaşıldığında yardım talebinde bulunduğu ve gerekirse hattı durdurduğu Andon tipi ışıklı görseller yok.
- Proje yönetiminde Yalın Proje Yönetimi’ni mümkün olan Oobeya benzeri teknikler kullanılmıyor.
- Beyaz yakalı fonksiyonlar birbirine yakın oturarak çalışmıyorlar, bu yüzden iletişim zahmetli, suni ve e-postaya dayanıyor.
Çalışanlar
- Çalışanlar ilişkilerden şikâyetçi, yeterli güven ve saygı ortamı mevcut değil.
- Çalışanlar için beceri geliştirme ve kariyer imkânları çok düşük.
- Performansa ve yetkinliğe dayalı ücret sistemi yok veya işlemiyor.
- İş kazaları, iş güvenliği ve ergonomiye duyarlılık zayıf.
- İşçi devri, devamsızlık yüksek, moral düşük.
Ür-Ge (Yeni Ürün Geliştirme)
- Yeni ürün akış süreleri çok uzun, çok masraflı, tekrarlar fazla, ürünün çocukluk hastalıkları çok fazla.
- Model ve üretim geçişleri çok uzun.
- Ürün geliştirme ve ürün üretim süreçlerinde fazla israf.
Üretim
- Bakım, lojistik, üretim mühendisliği ve üretim ayrı hedefler için çalışıyor, odaklanmış çalışma kültürü yok ya da çok zayıf, birimler birbirlerini suçluyor, yardımlaşma ve birlikte anlayışı yok veya çok zayıf.
- İş standartlarından çıkıldığı anlarda bakım ve üretim mühendisliğinden destek talepleri anında cevaplanamıyor, bakım ve üretim mühendislikleri kendi gündemlerine göre çalışıyorlar, bu yüzden uzun süre beklemeler meydana geliyor.
- Üretim için kullanılan alan çok fazla, fabrika yerleşimlerinde ciddi yetersizlik ve verimsizlik mevcut.
- Fabrika içinde üretim akışı karışık, düzensiz, adeta spagettiyi andırıyor.
- Makine güvenilirliği ve makine zaman yetersizliği mevcut.
- Teslim süreleri uzun ve terminleri tutturmada aşırı zorluk.
- Çalışılan model sayısı düşük, küçük partiler halinde ve hızlı müşteri taleplerini karşılamada isteksizlik ve yetersizlik mevcut.
İş Standartları
- İş standartları oluşturulurken üretim biriminin katılımını ve mutakabatını almada isteksizlik, üretim biriminde standartları sahiplenme eksikliği; yeni giren operatörün hangi işlemi, hangi sırada, niçin yapılacağına dair bilgileri genellikle yetersiz, fotoğraf ve video kullanılmıyor, operasyonların görselleri düşük.
- Gerçekle belge arasında zaman içerisinde farklar oluşmuştur (süresi geçmiş standartlar).
- Sürekli iyileştirme uygulanmadığı için geliştirilemiyor.
Kalite
- Kalite yerinde gerçekleştirilemiyor, kalitesizlik operasyonun çok sonralarında veya sonunda belirleniyor, çok daha da kötüsü müşteri hataları tespit ediyor, kök neden, problem çözme analizi çok düşük.
- Kalitesizlik maliyetleri yüksek, yüksek tamir oranları mevcut.
Malzeme
- Depodaki ham madde, yan mamul stokları ve üretim alanında hareket eden yan mamul miktarı çok yüksek.
- Ham madde, yan mamul ve bitmiş mamul depo alanları çok fazla yer kaplıyor.
Tedarikçi İlişkileri
- Tedarikçi ilişkileri güvene dayanmıyor, kısa vadeli ve fiyata odaklı, en ufak ekonomik dalgalanmada ilişkiler bozuluyor.
1920’li yıllarda Ford ve Sloan’ın yeni fikirler denizindeki çabaları gibi, II. Dünya Savaşı sonrasındaki Japonya’da meydana gelen kaos ortamı, yeni düşüncelerin gelişmesi için uygun bir ortam oluşturdu. Eiji Toyoda ve Taiichi Ohno’nun geliştirdikleri Yalın Üretim Sistemi (Lean Production System)’nin birçok öğesi o tarihlerde Japonya’da başka endüstrilerde de uygulanmakta idi. Örneğin, tanınmış Amerikalı kalite gurusu W.E. Deming’in düşünceleri Japonya’da birçok kuruluşta uygulama imkânı bulmuştu. Diğer başka birçok fikir ise, toplumda oluşan sosyal güçlerin etkisi ile ortaya çıktı. Örneğin, II. Dünya Savaşı’ndan sonra zaman zaman işçilerin işten çıkartılmasının işçiler arasında çok büyük tepkilere sebep olmasından dolayı, “hayat boyu çalışma” programı fabrikalarda uygulanma imkânı buldu.
Ford ve Sloan gibi, Toyotacılar da Yalın Üretim Sistemi’nin tüm öğelerini bir araya getirerek ürün planlamadan üretime, tedarik sisteminin koordinasyonundan müşteri ilişkilerine kadar tüm öğeleri geliştirdiler. Böylece otomotiv endüstrisi bir kez daha dünyayı değiştiriyordu ve Japonya’da Toyota’daki üretim sistemi dünya çapında Yalın Üretim’in yeni dönem sembolü halinde ortaya çıktı.
Taiichi Ohno ve harp sonrası Toyota’daki diğer üst düzey yöneticiler, Henry Ford’un özellikle Highland Park’taki çalışmalarından etkilendiler. O zamanın Toyotacılarının bu ilk Ford fabrikasındaki ilk üretim sistemini tarif eden “Ford Metotları ve Ford Atölyeleri” isimli kitabı o zamanlar elde ettiklerini, okuduklarını ve bundan esinlendiklerini öğrenmekteyiz.
II. Dünya Savaşı’ndan sonraki Toyota takımı, Ford’un yanlış bir kararla takip ettiği yeni yolu, yani Kitlesel Üretim’i takip etmeyip farklı bir yöne yöneldiler. Toyotacılar daha ilk başlarda ürünlerini sürekli tek parça şeklinde üretebilmeyi keşfettiler. Toyota’nın bu yolu seçmesinin sebebi, Japonya’daki pazar koşullarının Ford’un 1920’lerdeki Amerika’sındaki pazar koşullarından çok farklı olması idi. Ford ilk fabrikası olan Highland Park’ta tek Model T şasesini kullanırken, Toyotacılar Japonya için çok sayıda ve çok farklı modelleri küçük sayılarda üretmek zorundaydılar. Çünkü Japon otomobil pazarı çok ufaktı ve parçalanmıştı. Sık değişen Japon ekonomik koşullarında Toyotacılar talebi de doğru bir şekilde belirleyemiyorlardı. Highland Park’taki Ford ise yaklaşık 10 yıl süresince yaptıkları her ürünü satıyordu. Ayrıca Japonya’da üretilen ürünlerin model süreleri daha kısa idi ve dolayısıyla yeni modellerin hazırlanma sürelerinin de çok daha kısa olması gerekiyordu. Bunun dışında Japonya’da hiçbir ham madde bulunamıyor, her birisinin ithal edilmesi gerekiyordu. Toyotacıların içinde bulunduğu koşullar, Ford’un Highland Park’taki fabrikasından çok farklıydı. Ford birinci fabrikasında aynı modeli 19 yıl üretmişti. Ford, Model T’den Model A’ya geçerken fabrikasını dokuz ay kapatabilmişti. Toyota’nın geliştirdiği Sürekli Üretim Akışı, yüksek değişik model sayısı, farklı ürünleri üretme kabiliyeti, pazardaki değişkenliğe ve ürün ömürlerindeki kısalığa karşı gerçekten mükemmel bir başarı idi. Fakat Toyota’nın bu başarısındaki önemli bir payın, Highland Park’taki Henry Ford’a ait olduğunu da kabul etmemiz gerekmektedir. Toyota her zaman kendisini Ford’un endüstriyel varisi olarak görmektedir. Şimdilerde ise Ford Motor Şirketi, Toyota’nın mükemmelleştirdiği Yalın Üretim Sistemi’ne geçmeye çalışmaktadır.
Gördüğümüz kadarıyla Yalın Üretim Sistemi, Kitlesel Üretim ve Zanaatkâr Tipi Üretim Sistemi’nin en iyi taraflarını bir araya getirmişti. Kaliteyi dramatik şekilde iyileştirirken birim üretim maliyetlerini ise olabildiğince azaltmakta, fakat aynı zamanda olabildiğince değişik ürünlerin kısa sürede üretilmesini de mümkün kılmakta ve çalışanlar için de kendilerini geliştirebilecekleri olabildiğince zorlayıcı ve geliştirici iş imkânları yaratmakta idi. Yalın Üretim Sistemi’nin nihai hudutları henüz bilinmemektedir. Otomotiv endüstrisine ve diğer endüstrilere yaygınlaşması henüz Kitlesel Üretim’in 1920’lerde bulunduğu duruma benzemektedir. İnancımıza göre; sonunda Yalın Üretim Sistemi tüm Kitlesel Üretim ve Zanaatkâr Tipi Üretim’in hâlâ uygulandığı yerlerde onların yerini alacak ve 21. yüzyılın dünya çapındaki standart üretim sistemi haline dönüşecektir. 21. yüzyılda dünyamız çok daha farklı, yaşamak için çok daha iyi bir yer olacaktır.
“Bu iki üretim sisteminden hangisi bugünkü Türkiye’ye uygundur?” diye bir soru aklımıza gelebilir. Bu sorunun istisnasız tek cevabı vardır, onun da ismi Yalın Üretim’dir. Yalın Üretim Türkiye’de endüstriyel çabanın tek yöntemidir, çünkü çoğumuzun üretim yöntemi her sektörde ve her coğrafyada Yalın Üretim’e dönüşmektedir.
Saygılarımla,
Yalçın İpbüken