Blog

İhracatını Arttırmak İsteyen KOBİ’lere Mektup

ihracatini_artirmak_isteyen_kobilere_mektup
Genel Yazılar

İhracatını Arttırmak İsteyen KOBİ’lere Mektup

Literatürde yapılan araştırmaya göre şirketlerin yaşam süresi Almanya’da 18, Fransa’da ise 9 yıla kadar inmiştir. Türkiye’de ise işletmelerin yüzde 80’i beşinci yılına, yüzde 96’sı onuncu yılına ulaşamıyor. Dünya Bankası’na göre Türk şirketlerinin ortalama yaşı 34’tür. ABD’de başarılı şirket sıralamasını veren Fortune 500 listesindeki pek çok şirketin bundan 10 yıl sonra hatırlanmayacağı söylenmektedir.

Müşteri beklentilerinin yükseldiği, tüketici davranışlarının hızla değiştiği günümüzde şirketlerin en önemli problemi bu değişime ayak uydurmaktır. Müşteri bakışındaki bu değişime teknolojik değişiklikler de eklenince firmaları mevcut tarz ile yönetmek zordur. Değişim kaçınılmazdır. Gelişmek isteyen şirketlerin yönetim sistemlerini (strateji, operasyonel işler – süreçler, liderlik ve insanın gelişimi, iyileştirme metotları) “müşterini istediği değer”i üretip sunacak şekilde kurmaları önem kazanmıştır.

“Doğru işi mi yapıyoruz?”, “İşi doğru mu yapıyoruz?”, “Daha iyi olmak için ne yapmalıyız?” sorularının cevaplarını sürekli aramak gerekir.  Şirketler sürekli gelişim felsefesiyle değişerek ilerlemeli, mümkünse bölgesel üretim ve ihracat yeteneğine kavuşmalıdır.

Bu çerçevede KOBİ’lerin kısıtlı kaynaklarıyla odaklanmaları gereken temel nokta çalışanlarını geliştirmesi ve çalışanlarının kendi süreçlerini, dolayısıyla şirketlerini iyileştirmek olmalıdır. Çalışanları (insan kaynağı) şirketin stratejik yönü ile uyumlu olacak şekilde “seçmek, geliştirmek, çalıştırmak ve elde tutmak”, onların emeklerinden en üst seviyede faydalanmak gereklidir. Şirketler için en kritik kaynak çalışanlarıdır; çoğu zaman mali kaynaktan da önemlidir. Katma değeri yüksek ürünler üretebilmenin, hedef pazarlarda iyi ilişkiler kurabilmenin yolu nitelikli çalışan istihdamıyla olacaktır.

Şirketlerimiz, geleceklerine odaklanarak, “gelişim ve değişim” için metotlar bulmak yerine, işin kolay tarafına, yalnızca bugüne, yeni pazarlar bulup, eldeki mevcut şirket sisteminin ürettiği mevcut ürünleri satmaya yönelmektedir. Bu çabaya tabi ki saygı duymak ve takdir etmek gerekir. Ancak, bir şirket, mevcut üretiminde “kalite, maliyet, teslimat süresi, çalışan motivasyonu” problemleri yaşıyorsa ve bu problemleri kökten çözmeden yalnızca yeni pazarlar peşinde koşmak ile nereye kadar gidebilir? Aynı pazara ya da müşteriye bir kaç sevkiyat, tekrar eden kalite ve teslimat süresi problemleri, artan maliyetler ve sonunda yeni pazar ile kopan ilişki…

İşte bu paradokstan çıkmanın yolunu bulmak gereklidir. Yöntem bellidir: Yeni pazarlar için koştururken aynı zamanda şirket yönetim sistemini (stratejik, bölümler arası ve günlük) oluşturmak, geliştirmek, çalışanları geliştirmek ve çalışanların içinde çalıştıkları tüm süreçleri iyileştirmelerini sağlamak. İşte bu tarz, şirketleri daha kaliteli, tam zamanında ve daha uygun maliyetle üretebilme yeteneğine kavuşturur. Kalite ve zamanında teslimat yetenekleri ihracatta başarıyı getirecek, azalan maliyetler ise kârlılığı arttıracaktır.

Devlet destekleri arasında, örneğin URGE Tebliği içindeki destekler arasında, eğitim ve danışmanlık başlığı, şirketlerin bu ihtiyacını gidermek için “bilgi ve knowhow” satın almalarına sağlamak üzere kurgulanmıştır.

Günümüzün yine en sıcak konularından birisi de inovasyon ve yeni ürün geliştirmedir.

İnovasyon sanıldığının aksine elde edilmesi zor bir beceri değildir. Nitekim inovasyon, ürün ve hizmet özelliklerini belirlemekle başlayıp bu özelliklere yeni özelliklerin eklenmesi veya bir kısmının çıkarılmasıyla, müşteri ilişkilerinde farklılaşma ve kanalda yapacağımız iyileştirmelerle elde edilmektedir. Yapılacak yenilikler önce küçük deneylerle test edilmelidir. Deneyler sırasında başlangıçta birim kâr için aceleci fakat büyüme için sabırlı olmak (müşteri yenilik için istenen bedeli ödeyecek mi?); ürün planlanan kârı elde ediyorsa işin büyümesi için aceleci olmak (yeniliği daha çok miktarda ve farklı pazarlarda satmak) gerekir. Görüleceği üzere tüm bu çerçevede satış ve pazarlama (ihracat) fonksiyonuna büyük görev düşmektedir. Bir şirket ürettiğini satabilmeli ve sattığını da üretebilmelidir.

Katma değerli ürünler ortaya koyabilmek ve bu ürünlerin nitelikli hizmet ile sunumu, şirketlerin inovasyon yapabilme kabiliyetinden geçmektedir.

İhracat ve satış işinde, bizim gözümüzle, yaşanan bir diğer problem, şirketlerimizin yeni pazarlarda bir distribütörle  (ya da acenta, bayi…) “ürünlerin satışı için” anlaşması ve bu aracıya “adeta teslim” olmaksıdır. Tabi ki, o pazarı en iyi, pazarın yıllardır içinde yaşayan bir tüccar bilecektir. Ancak tüccarın gelecek planı ve beklentisinin içinde bizim şirketimiz ne kadar yer almaktadır, bu ikili ilişki bir “kader birliği” mi yoksa “para kazanmaya dönük geçici bir heves” midir?

Burada şirketlere önerimiz, devlet desteklerinden de faydalanarak, az sayıda pazara odaklanmak, o pazarlarda “derinleşmek” ve pazarın müşterisini ve ihtiyaçlarını çok iyi tanımak olmalıdır. Pazarda başarılı olmak için hele hele başlangıçta bir aracı ile iş birliği gereklidir. Ancak bu iş birliği, pazar ile aramızda bir perde değil, pazara birlikte bakış, müşteri ihtiyaçları için birlikte strateji oluşturmak şeklinde olmalıdır.

Hakan Akgül

Danışman ve YK Üyesi

Yalın Enstitü

Yorum Yaz

Apple Servisi Beylikdüzü Apple Servisi