Her Gün Yönetebilmek
1 Ağustos 2002 2022-05-24 14:06Her Gün Yönetebilmek
Her Gün Yönetebilmek
Yazımın başlığındaki “Her gün” kelimesinin altını çizmek istiyorum. Peter Drucker‘a göre yöneticilik, “her gün aynı istek ve bitmek tükenmek bilmez bir arzuyla yapılması gereken bir uğraştır”. Yani her gün yönetebilmektir. Yönetici kimliği sürdüğü sürece, bu rolün gereğinin her gün mükemmel bir şekilde yerine getirilmesi gerekmektedir. Her gün, sanki yönetici olunan ilk günkü istek ve gönüllülükle yönetebilmek için, özel çaba, sabır ve dayanıklılık gerekmektedir. Ama her şeyden önce yönetici rolünün gereğine olan inanç gelmelidir. Yöneticilik, her gün sahnenin önünde bir tiyatro sanatçısının rolünü yapışındaki ciddiyeti, dikkati ve montaj hattındaki işçinin operasyon standartlarına uyan davranışları kadar düzenli olmayı gerektirmektedir. Yönetici de bir insandır. İnsanın fiziksel, ruhsal, duygusal ve anlamsal boyuttaki ihtiyaçlarının hepsi yönetici için de geçerlidir. Yönetici, sorumluluğu altındaki alanın neticelerini en iyi şekilde elde etmek zorunda olan bir kişidir. Yönetici bu görevini yaparken bu neticeleri yönetimi altındaki kişiler vasıtasıyla elde edeceğini bilmek zorundadır. Bunu yaparken çalışanlarının da kendisi gibi bir insan olduğunu unutmaması gerekmektedir. Çalışanların da fiziksel, ruhsal, duygusal ve anlamsal ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Yönetici, hem kendinin hem de çalışanlarının farkına varması gereken kişidir. Bu rolünü başarı ile yapmak için her şeyden önce iyi bir psikolog, hatta tabiri caizse iyi bir anatomi doktoru olmak zorundadır. İnsanın fiziksel performansını etkileyen bütün faktörlerin farkına varması ve çalışanlarını en az yorgunlukla ve maksimum performansla çalıştırabilmek durumundadır. Özellikle üretim hatlarında çalışan insanların, birbiri arkasından aynı operasyonu tekrarlayan kişilerin zihinsel, fiziksel ve duygusal yorgunluğunu keşfedebilmesi gerekmektedir. Bunu sağlayabilmek için zamanını sorumluluk alanında geçirmesi gerekmektedir. Yöneticinin, çalışan insanların özellikle seri üretimde çalışan insanların gerçekleştirdikleri operasyonları adeta vücutları ile yaparken, kafalarını sürekli iyileştirme için kullanmalarını sağlaması gerekmektedir. Bunu sağlayabilmek için çalışanlarının motivasyonuna, fiziksel, ruhsal ve duygusal sağlığına her şeyden daha fazla önem vermek zorundadır. Üretim alanında kaliteyi başka türlü sağlaması mümkün değildir. Kendi sorumluluk alanında çalışanların işe alınması ile bizzat ilgilenmek ve onların sürekli eğitilmelerini, geliştirmelerini sağlamak yöneticinin birinci görevidir. Ülkemizde işyerlerimizde çalıştırdığımız operatörlerimiz, dünyanın en sayılı çalışanlarıdır. Toyota, Pirelli, Goodyear, Renault, Tofaş şirketlerinin yabancı uyruklu yöneticileri Türk işçisinin firmasına sadakatini, çalışkanlığını, yaratıcılığını sizlere söyleyecektir. Bunları söylerken bir hoşluk, güzellik olsun diye söylemeyecektir. Ancak Türk işçisinin bu özelliklerini ortaya çıkartabilmek için Türk işçisini doğru ve etkili bir şekilde yönetebilmek lazımdır. Bunu da gerçekleştirebilmek için her zaman Türk işçisinin bir insan olduğunu hatırlamak ve insan olduğu için kendisine samimi olarak saygı duyulduğunu ortaya koymak gerekmektedir. Türk işçisi yapmacıklıktan, sahte insan kaynakları sloganlarından, kampanyalarından hoşlanmamaktadır. Gerçekten kendisine değer verildiğini veya verilmediğini çok iyi anlayabilecek olgunluktadır. Çalıştırdığımız işçilerin kendi operasyonlarını en iyi bilen kişiler olduğunu anlamamız ve ona göre davranmamız gerekmektedir. Çalışanlarımızı, operasyonların metot sorumluluğu dahil olmak üzere kalite ve ekipmanlarının bakımından sorumlu tutmak, kendilerini tüm yönleri ile eğitmek ve geliştirmek gerekmektedir. İnsan kaynakları eğitimi, işler kötü gittiği zaman ilk kesilecek şey olarak düşünülmemelidir. İnsan kaynakları eğitimi bitmek tükenmez şekilde sürdürülmelidir. Çalışanlara çok yönlü beceriler kazandırılması, yöneticinin bir numaralı görevi olmalıdır. Yönetici, gerektiği zaman en kötü, en zor operasyonu başarı ile yerine getirebilecek kadar da operasyon becerikliliğini sürdürmelidir. Yönetici, prosesine hakim olmalıdır. Kendi sorumluluğu içerisindeki prosesin tüm akışını, gidişatını her an hissedebilmeli, adeta avucunun içinde tutabilmelidir. Bunun için prosesine, ekipmanına ve her şeyden önemlisi çalışanına sahip olmalı ve yakın olmalıdır. Yönetim işi her gün, muntazaman, doğru olarak yerine getirilmesi gereken bir roldür.
Çalışanınız gibi bir standart operasyonunuz olmasa bile çalışma hayatınızı çok büyük bir ciddiyetle sürdürebilmelisiniz. Fiziksel sağlığınızı en üst düzeyde tutabilmeli, bir çalışma günü içerisinde hiçbir fiziksel yorgunluk duygusuna kapılmamalısınız. Bunun için öncelikle fiziksel sağlığınıza, uykunuza, dinlenmenize önem vermelisiniz. Kilonuzu kontrol altına almalısınız ve başta kalp ve damar olmak üzere dolaşım sisteminizde, temel vücut fonksiyonlarınızda yüksek performansı mutlaka tutturabilmelisiniz. Kendi duygularınızın, korkularınızın, nefretinizin farkında olmalısınız. Sıkıntılarınızı yakından bilmelisiniz. Ve her şeyden önemlisi, sizi yönlendiren önyargılarınızı, zihinsel kalıplarınızı çok iyi teşhis edebilmelisiniz.
Yöneticilik işi zor iştir. Her gün bir ibadet gibi doğru, düzgün ve zamanında yapılması gerekmektedir. Yöneticilik işi ancak sevilerek yapılır. Yaptığınız işin amacına, resmin bütününe yeterince aşkla bağlı değilseniz sürdürülecek bir eylem, sürdürülecek bir görev gibi gözükmemektedir. Yöneticilik işi, sizinle beraber çalışanları müşterek amaçlar doğrultusunda, doğru yolda etkileyerek sürdürülecek bir roldür. Bu rolü başarı ile sürdürebilmek için yöneticinin ilk önce kendisini, sonra beraberinde çalıştırdığı çalışma arkadaşını yakından tanıması, onları sevmesi ve onları insan olarak sayması gerekmektedir. Türkiye’de yöneticilik yapan herkesin bu coğrafyanın ne kadar sıkıntıda olduğunu bir an bile unutmaması gerekmektedir. Türkiye’de bir yöneticinin “ben bugün görevimi dört dörtlük yaptım, başka hiçbir sorumluluğum yok” deme şansı bulunmamaktadır. Bugün ülkemiz her günden daha çok iç ve dış tehlikelerin eşiğindedir. Tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden geçmektedir. İç ve dış borçlar dağ gibi yükselirken devlet borçlarını nerdeyse ödeyemeyecek hale gelmektedir. Son 40 yılın en büyük, en önemli beyaz yakalı işsizliği ile karşı karşıyayız. Türk halkının alım gücü düşmüştür. İç piyasa hemen hemen durmuştur. Türkiye siyasi belirsizliklerin içine düşmüştür. Hangi şirkette, hangi kuruluşta, hangi rolde görev yaparsa yapsın Türk yöneticisi “ben görevimi yaptım, her şeyi becerdim, başka şeyler beni ilgilendirmez” deme lüksüne sahip değildir. Türk yöneticisi her geçen gün daha başarılı olmaya, örgütünü, çalışanlarını çok daha etkin hale getirmeye ve dünya ile rekabet edebilecek bir çalışma ortamını yaratmaya mecburdur, muhtaçtır, mahkumdur.
Yazımı Atatürk’ün şu deyişiyle bitirmeyi arzu ediyorum:
Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.- M. Kemal Atatürk-
Yalçın İpbüken
Önce Kalite Dergisi
{Ağustos 2002}