Blog

Emeğin Karşılığı – Bir Motivasyon Öyküsü

emegin_karsiligi_bir_motivasyon_oykusu
Genel Yazılar

Emeğin Karşılığı – Bir Motivasyon Öyküsü

Almanya’da yüksek lisans eğitimimi tamamlayıp Türkiye’ye dönüşümün ardından kalite yöneticiliği alanında yaşadığım tecrübeden sonra ayağımın yere basmadığını düşünüyor, kendi sınırlarımı aşmak istiyordum. Bu amacıma ulaşmak için araştırmalara başlamıştım. Sektördeki tüm tanıdıklarıma daha üst düzey yöneticilik ve görevler için kendime güvendiğimi ve bu konuda çalışmak istediğimi bildirdim. Çok zaman geçmemişti ki bir firmanın fabrika müdürü pozisyonunda bir yönetici aradığı bilgisi kulağıma geldi. Ayrıca aradıkları yöneticinin döküm sürecini de çok iyi biliyor olması şartı da vardı.

Firma benimle iletişime geçti. Çok geçmeden firma merkezinde iki kurucu ortakla bir araya gelmiştim. Uzunca bir mülakattan sonra ortaklardan birisi benimle çalışmak istediklerini ancak yaşım gereği yönetimsel olarak bazı çekincelerinin olduğunu belirtmişti.

O günkü görüşmenin ardından iş teklifi yapıldı, kontrat imzalandı. Fabrikanın tüm yönleri anlatıldı, organizasyon şeması paylaşıldı. Teknik olarak çok yönlü işler yapıldığını, çalışanların çok eski ve tecrübeli olduklarını belirttiler. Özellikle ustaların teknik olarak ileri seviyede olduklarını ve bu ustalarla iletişim konusunda sorun yaşayabileceğim konusunda uyarılarda bulundular. Ben de onlara karşılıklı anlaşmanın insanlarla çalıştığımızı unutmadan belirlenen sistem içerisinde oluşabileceğini söyledim.

3 hafta sonrasında hayalimdeki göreve başlamak üzere oradan ayrıldım. Fabrika müdürlüğü koltuğuna oturduğumda işimin çok kolay olmayacağını ancak çok çalışarak, insanlarla uğraşmak yerine sisteme odaklanarak bu sorunların üstünden gelebileceğimi çok geçmeden anlamıştım. Kısa zamanda içerideki mühendisler beni benimsedi. Fakat kurucu ortakların belirttiği gibi bazı ustalar zor anlaşılabilecek insanlardı. Yaş olarak ileri ve tecrübeli olmaları onları yeni fikirlere kapalı kılıyordu. Sistem ustaların elindeydi. Onlar ne kadar verimli çalışırsa o kadar üreten bir fabrikaydı. Iskarta oranları çok yüksekti. Vardiyalar arasında da çok fark vardı. İki çalışan sadece çıkan ürünlerde ıskarta olan parçaları ayırıp bir el arabasının içine yükleyip hurda alanına taşımakla sorumluydu.

İlk zamanlar sabahları üretim alanını dolaşıp genel sıkıntıları gözlemlemekle meşguldüm. Hiçbir sevkiyatı zamanında yapamıyorduk. Lojistik biriminden sorumlu müşterilerle direkt iletişime geçen bir çalışanın kişisel gayretleriyle tüm teslimatlar bir iki hafta sonraya öteleniyordu. Bir hafta sonrasında merkeze gittiğimde kuruculara gözlemlerim ve tespitlerim doğrultusunda nereden başlayacağımı kendilerine ilettim. Bana patronlar orada aslında daha zor günlerin beni beklediğini çokta zamanımın olmadığını söylediler. Türkmenbaşı Niyazov’un Akçaabat’ta 22500  bir müze yaptırmak için ihaleye çıktığını,  inşaat ihalesini alan firmanın aynı zamanda içinde yaklaşık 3000 ton olarak dökülmesinden tutun, işlenmesi, polisaj işleminin yapılması, müze içindeki sütunlara montajını yapılmasına kadar tüm işlem adımlarını üstlenmiş olacaktı.

Üçgen İnşaat o dönemde döküm aksesuarları dökebilecek tek firma olan çalıştığım firmayla anlaşmak üzereydi. İş epey büyüktü. Yılların iki patronu işin alınmasından çok altından kalkabileceğimiz noktasında endişeli oldukları her hallerinden belliydi. Ben bunun; iyi bir organizasyon, takip ve takım oyunuyla başarabileceğimizi kendilerine ilettim. Bunu benden duyunca epey rahatladılar. Son olarak ikisinin de bu takımın çok iyi bir oyuncuları olmaları gerektiğini, sürekli iletişimde olmamız gerektiğini ve bu projeyi başaracağımıza inanmaları gerektiğini söyledim.

Çok geçmeden işe koyulduk. Üçgen İnşaat firmasının yetkilileri proje toplantısı için fabrikaya geldi. Teknik patron beni onlarla tanıştırdı. Tüm proje koordinatörlüğünü benim yapacağımı kendileriyle paylaştı.  Proje kapsamını, o ana kadarki netleşen bilgileri bana aktardılar. Ben hemen proje planı hazırladım. Kısıtları ayrı olarak ele alıp ayrı bir Excel çalışma dosyası oluşturdum. Tüm kısıtlar için önlem planı oluşturdum.

Projenin yaklaşık detayları belli olduktan sonra bir gün öğleden sonra tüm tezgâhları kapattırıp yemekhanede bir toplantı yaparak projenin ana başlıklarını çalışanlarla paylaştım. Planlanan zamanda sevk edemediğimiz ürünlerde firma olarak cezai müeyyide yiyeceğimizi ve projeyi bu noktaya düşürmemek için tüm çalışanlar olarak onlara çok büyük sorumluluklar düştüğünü, el ele verdiğimizde tüm sorunları birlikte aşacağımızı kendilerine ilettim. Konuşmam biter bitmez birisi söz aldı: “Sabri Bey, biz sizi henüz çok iyi tanımıyoruz. Her şeyi çok güzel anlatıyorsunuz. Çok pozitif tablolar çiziyorsunuz ancak döküm işinin kolay olmadığını ve bu projede kesinlikle sorunlar olacağını tahmin ediyorsunuzdur. Bu kapasiteyle bu miktarların üretilmesi imkânsız gözüküyor. Ayrıca çalışanların tecrübesi de çok önemli. Yeni bir çalışanı hemen bu projede görevlendiremeyiz.”

Haklı olduğu yerler yok değildi. Şunu söyleyerek toplantıyı bitirdim: “Ben her türlü zorluğu sizlerle birlikte aşmak için burada görevlendirildim. Sizlerin desteği ve çabasıyla hep beraber bu projeyi başarıyla bitirip günün birinde bunun hazzını hep birlikte yaşayacağız. İşimiz kolay değil ancak asla imkânsız değil.”

Ben mevcut adetler netleştikçe kapasite planlarını yapmaya başladım. İlgili tüm çalışanlarla usta ve mühendislerle bir araya gelip toplantılar yaptım. Her yapılan toplantı sonrasında bir aksiyon listesi oluşturdum. Özellikle tüm kararlaştırdığımız aksiyonları, sorumluları ve zamanı yazdım. Bu listesinin çıktısını alıp imalat alanındaki üç önemli noktaya dağıtılmasını sağladım. Kısıtlı toplantı zamanında, toplantıyı yönetirken ustalardan hep negatif geri dönüşler ve memnuniyetsizlikler gördüm. Anladım ki hiçbiri bu zamana kadar yönetilmemişlerdi. Hiç yazılı liste tutulmamıştı ya da böyle toplantılar yapılmamıştı. Sanırım bu onları çok rahatsız etmişti. Onlara bu aksiyon listelerini onlara güvenmediğimizden değil, çok işimiz olacağı ve bunları unutmamamız gerektiği için oluşturduğumuzu söyledim. Bazı ustanın bu sistematik yaklaşıma ılımlı tepkisi epey bir zaman almıştı. Projeyi 5 adımda toplamıştım.

  1. Önce heykeltıraşlarla modellerin negatifi oluşturuluyor. Sonrasında numune dökülüp, işleme ve polisaj sonrasında Türkmenbaşı’nın onayı sonrası seri olarak üretime alınıyordu. Türkmenbaşı çok titizdi. Tüm çalışmaları bir ekibi yönetiyordu. Yine de birçok kez o ekibin onaylayıp biz seriye başladıktan sonra Türkmenbaşı gördüğünde beğenmeyip tüm çalışmaları çöpe atabiliyordu. Bu bize hem zaman, hem enerji, hem de para kaybettiriyordu.
  2. Yeni işçiler alacaktık ve hızlı bir şekilde bu çalışanları üretime sokacaktık.
  3. Dökülen tüm parçaların işlenmesi ve polisajı başka bir firmada yapılıyordu. Oradaki koordinasyon da çok önemliydi.
  4. Çok sayıda model üretimi yapılacaktı ve bu modeller çok kompleks modellerdi ancak tüm Türkiye’de bir elin parmakları kadar modelci vardı.
  5. Tüm üretim değişik bronz hurdaların karışması sonrasında elde edilecekti. Bu nedenle belirli bir kimyasal analiz de olacaktı. Bunun için kullanılacak hurda miktarı yaklaşık 4-5 bin tondu ve bu hurdanın aylık olarak tedarik edilip öncesinde fabrika giriş sahasına transfer edilmesi gerekiyordu. İzmir ve Mersin Limanları ve İstanbul Topçulardaki tüm bronz hurdacıları mercek altına almıştım. Bu proje kapsamında onlar da çok önemli bir tedarikçi olmuşlardı.

Birbirinden önemli bu beş adım Türkiye şartlarına uygun bir şeklide planlanmalı ve çok iyi organize edilmeliydi. Bu da ancak çok iyi bir proje yönetimi ile mümkündü. O günün şartlarında elimizde Trello gibi yazılım yoktu. Her şeyi Excel üzerinden yapmak zorundaydım. Exceli de gayet iyi biliyordum.

Her şeyi deniyor olmama rağmen planladığım günlük kapasiteye ulaşamıyordum. Iskarta oranları çok yüksekti. Bu şekilde bu projenin başarılı sonuçlanması imkânsızdı. Örnek vermem gerekirse: Vardiyada 80 kalıp hazırlanıp, 80 parçanın dökümü yapılması gerekirken ancak 50 parça alabiliyorduk. Yaptığım proje planına göre bu da 6 aylık gecikme anlamına geliyordu. Böyle devam edersek sonuç tam bir fiyasko olacaktı.

Hiç vakit geçirmeden aklımda olanı yazıya döktüm ve merkezin yolunu tuttum. Elimdeki kapasite dokümanlarını kurucu ortaklara gösterdikten sonra yüzleri epey bir asılmıştı. Çünkü bu projeden maddi ve manevi zarar edilmesi demekti. Yazdığım yazıyı masaya koydum ve okumaya başladım.

  • Çalışanlara her ay erzak dağıtımı yapılacaktı. Gebze’de bir marketle anlaşmıştım. Maliyeti de çıkartmıştım. Her ay market tüm hazırlıkları kendi yapacak, market kasalarına hazırlanan koliler sistematik bir şekilde ayın son günü çalışanlara iş çıkışlarında dağıtılacaktı.
  • Proje hedeflerine ulaşmamız halinde ise tüm çalışanlara projenin bittiği gün iki maaş olarak belirlediğimiz Türkmenistan Projesi Ödülü adı altında prim verecektik.

Patronlar ikna oldu. Ben hemen fabrikaya döndüm. Önce sendika temsilcisini çağırdım. Konuyu açtım. Çünkü onun ikna olması tüm eski tecrübeli sendikalı çalışanların projeyi benimsemesi demekti. Ağzını aradım önce. “Ne yapalım? Ne önerirsin?” dedim. “İş çok ağır arkadaşlar ellerinden geleni yapıyor ancak bu kadar oluyor.” dedi. “Yeni çalışanları işe alacağız bundan yana sıkıntı yok. Sadece her vardiyada en az 80 adet kaliteli üretim yapılması gerekiyor ve bunun altı her gün projenin iflası demektir.” diye karşılık verdim. Bana ilk önerisi prim oldu. “Prim verdiğimizde nasıl görüyorsun 80’i yakalar mıyız?” dedim. “Herkes para için çalışıyor. Çocuk okutuyor, ev geçindiriyor… Herkesin bir şekilde paraya ihtiyacı var.” Haklıydı. “Sana kesinlikle katılıyorum. Ne kadar prim verelim, yarım maaş uygun mu?” dedim. “Az olur.” diye karşılık verdi. “Tamam.” dedim. “Bir maaş yapalım.”
Tabi sendika temsilcisi aşağı inince söylüyor herkese. Herkes de bir heyecan, yüzler gülüyor! Biraz hareketlenme var. Ben tüm altyapıyı ve bütçeyi planlayıp bir gün sonra öğlen yemeği sonrasında çalışanları yemekhanede topladım. Yönetim olarak aldığımız kararları anlatmaya başladım.

  • Her ay erzak kolisi vereceğiz.
  • Bu 5 adımlık programı başarılıyla bitirmeniz halinde proje bitiminde herkes iki maaş prim alacak.

Öyle bir hava oluştu ki. Bir maaş prime zaten razı olan çalışanlar, erzak ve iki maaş primi duyunca sevinçten ne diyeceklerini bilemediler.

Çok güzel bir birliktelikle, takım çalışmasıyla projeyi tamamladık. Vardiyada 50 parça üretemez iken 90-100 seviyesine çok rahat ulaşır olmuştuk. Herkesin yüzü gülüyordu. Hele kurucu ortaklar çok memnundu. Sonuç: 15 aylık proje başarılı şekilde sonuçlandı. Hiçbir cezaya girmedik.

Proje bitimi çalışanların iki maaş primlerinin dağıttık. Abartısız söylüyorum ki, çalıştığım tüm arkadaşlarım tek tek gelip teşekkür ettiler.

Sabri Deniz

Eğitmen ve Danışman

Yalın Enstitü

Yorum Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Apple Servisi Beylikdüzü Apple Servisi