"Dünya Çapında" Olmak
1 Haziran 2002 2022-02-21 20:38"Dünya Çapında" Olmak
"Dünya Çapında" Olmak
Türkiye, bir yol ayrımında … Esasında Türkiye coğrafyası tarih boyunca birçok önemli tarihi olaylara tanıklık etmiş, birçok ulus bu topraklardan gelmiş geçmiştir. Son bin yılda ise tarih, bu coğrafyada Türklerin etkinliğine tanık olmaktadır.
Bu coğrafyada oturanlar çok dikkatli olmak zorundalar. Herkeste bilhassa etkili yurttaşlarda tarih, coğrafya ve sosyal bilincin çok yüksek olması gerekiyor. Bu coğrafyada oturan insanların her zaman gelecek için biraz kuşkulu, biraz endişeli olması gerekiyor. Geleceği umutla kucaklarken bir gözümüzle de ufuktaki tehlike ve tehditlere dikkat etmek gerekiyor.
Bu coğrafyada oturup yüksek tarih, coğrafya ve sosyal bilince sahip kişiler, geleceğin garantide olmadığını farkederler, hissederler. Kendilerini en güçlü hissettikleri anlarda bile kuşku ile gelecekte olabileceklere daima hazır olmaya çalışırlar.
Anlık başarıları kutlarken bile çok fazla rahatlamaya kendimizi bırakmadan tabiri caizse “bir gözümüz tehlikelere bakarak” başarılarımızı kutlamalıyız. Bu coğrafyada Atatürk’ün dediği gibi hiç kimseye geleceğimizi emanet edemeyiz. Güvenlik içinde, özgür ve ekonomik, teknolojik ve siyasi yönlerden güçlü olabilmek için bireyin, ailelerin, kurumların, şirketlerin yüksek amaçları ve idealleri doğrultusunda hareket etmek zorunluluğu bulunmaktadır.
En büyük endişemiz, en büyük dikkatimiz kendimizi ve gelecek nesilleri sürekli yeni ve daha iddialı hedeflere hazırlamak, yetiştirmek olmalıdır. Hepimiz birer “lider birey” ve “etkin yurttaş” olmak zorundayız. Kendimizin, sistemlerimizin, kurum ve kuruluşlarımızın yüksek amaçları ve idealleri doğrultusunda her bakımdan etkin olmalarını sağlamak birinci önceliğimiz olmalıdır.
Amaçlarımızı, ideallerimizi, hedeflerimizi oluştururken çok yüksekleri, “dünya çapında” olmayı, dünya ile rekabet edecek seviyeyi hedeflemeliyiz. Bu çerçevede kaliteyi bir yaşam biçimi haline getirmeli; ruhumuzun, sistemlerimizin içine kaliteyi adeta gömmeliyiz. Bu çerçevede Türkiye’de kalite bilincini bir taraftan geliştirirken, yaygınlaştırırken öbür taraftan da kalite teknik ve yaklaşımlarında derinliği sağlayabilmeliyiz.
Kalite konusunda ödün vermeyen bir yönetim anlayışını tüm yaklaşım ve yöntemleriyle kurumlarımıza, kuruluşlarımıza mal etmek zorundayız.
Türkiye’den çıkan, Türk malı, Türk adı taşıyan her ürün ve hizmetin kalitesi diğerlerinden 1-2 gömlek üstün olması geleceğimiz için tek çıkış yolumuzdur.
Türk markası, Türk kimliği üzerinde yalan yalnış birçok spekülasyonun yapıldığı dış dünyaya karşı tek stratejimiz ‘ne yaparsak çok kaliteli yapmak’ olmalıdır. Türk mallarını bugün Japon, Kore malları seviyesine çıkartmalıyız. Yarın için onları geçebilecek idealler, amaçlar, hedefler koyabilmeliyiz. Bu yönde bütün hayatını adayan “dönüştüren liderlere” ihtiyacımız her geçen günden fazladır.
Her alanda faaliyet gösteren Türk insanının Türk kimliğinin ve sorunlarının bilinci içinde hareket etmesinden başka çare yoktur.
Bu coğrafyada oturan, bu tarihi paylaşan hiç kimsenin, kurum ve kuruluşun yalnız kendisini düşünmesine, yalnız kendisini kurtarmasına ne imkan vardır, ne de bu mümkündür.
Bu coğrafyada oturanlar bu coğrafyaya her gün yeniden kendi damgalarını vurmadıkları takdirde birileri bu boşluğu doldurur ve kendi damgasını bu coğrafyaya vurur. Zira bu coğrafyada boşluklara, kararsızlıklara, vaziyeti idareye yer yoktur.
Bu coğrafya kıtaların, medeniyetlerin geçiş yolu üzerindedir. Ya geçiş yoluna tüm gücünle hakim olacaksın ya da birileri bizim nasıl yaşayacağımıza, neyi nasıl yapacağımıza bizim adımıza karar verir, bize dikte eder. Bizim için yapmaktan, hizmet etmekten başka yol kalmaz.
M. Kemal Atatürk’ün dediği gibi …
Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.- M. Kemal Atatürk-
Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Yalçın İpbüken
Önce Kalite Dergisi
{Haziran 2002}