Değişim, Ama Nasıl?
1 Mayıs 2002 2002-05-01 17:03Değişim, Ama Nasıl?
Değişim, Ama Nasıl?
Yaşam İçinde Kalite yazılarımı yazarken aklımdan hep bu yazıları okuyan var mı diye geçiyordu.
Geçen hafta İzmir’de KalDer Kongresi sırasında ziyaret ettiğim Hugo Boss firmasını gezerken “ayrıntı” ile ilgili yazımı herkesin toplandığı alandaki bülten tahtasında görünce içim rahatladı, hoşuma da gitti. Bundan böyle yazılarımı bir başka gözlükle yazmaya çalışacağım.
Geçen yazımda Beko Elektronik şirketinden Tayfun Utaş’ın Japonya izlenimlerine yer vermiştim. Bu yazımda biraz “Değişim”den bahsetmeyi arzu ediyorum. Son 5-6 yıldır hangi toplantıya gitsem hep “Değişmeliyiz” ile ilgili konuşmaları dinliyorum. Ancak değişimin hangi yönde, nasıl ceryan edeceği yönünde pek ayrıntıya girilmiyor.
Türkler tarihi karakterleri gereği, değişimi çok seviyorlar. Dünyada hiçbir ulusun Türkler kadar değişimden hoşlanabileceğini, değişimle başaçıkabileceğini zannetmiyorum.
Türkiye’nin başlıca sorununun değişmek, hızlı değişmek olduğu kanısında değilim. Türkiye’nin ve Türklerin temel sorununun süreklilik, sebat, dayanıklılık, ayrıntıda ustalaşmak, derinlemesine uzmanlaşmak, sistemleşmek ve disiplin içinde uygulama olduğu kanısındayım.
Türkiye ve Türkler için gerçek değişim; süreklilik içinde derinlemesine uzmanlaşmayı, dünya çapında olmak gibi bir vizyon çerçevesinde yapması olacaktır.
Birbirimizi Türkiye içinde ütmek, geçmek; Türkiye’de kazanmak, yerini süratle Türkiye dışında hareket etmeye bırakmasında yarar bulunmaktadır.
Türkiye içinde aradığını bulamayan birçok kişi ve kurum, yurtdışına çıkmış bulunmaktadır. Başta Avrupa olmak üzere Afrika, UzakDoğu, OrtaAsya ve Amerika’da kaderlerini arayan, oralarda yerleşik milyonlarca Türk vatandaşı bulunmaktadır.
Esas olan, dışarıdan gelecek kaynakların, bilgilerin, deneylerin, ayrıntıların Türkiye’ye ve Türk vatandaşlarına yeni boyut, yeni bağlamlar, yeni siyaset ve yönetim modelleri getirmesidir.
Bizim yaş grubumuzun hayata atıldığı 1960 yılları başında çoğumuz İstanbul’da iş fırsatları ile karşılaşamadık. Birçoğumuz Almanya’ya işçi olarak giderken, benim gibiler Anadolu’nun keşfine çıktılar. Şahsen benim bu Anadolu yolculuğum 20 yıl sürdü. Bu dönem zarfında Mardin, Sinop, Ankara ve Bursa’da uzun yıllar çalıştım. Ailemizi kurduk, lisanlarımızı geliştirdik, üniversiteyi bitirdik, lisans üstü çalışmalar yaptık, hayatımıza yön ve şekil verdik, deneyimler kazandık. En önemlisi de, tevazu içinde gerçek değer üretimini öğrendik. Türk Otomotiv sanayiinin büyük ümitlerle kuruluşunda görev aldık. Zaman ve şartlar oluştuğunda İstanbul’a döndüğümüzde yapacak, söyleyecek bir hayat deneyimini beraberimizde getirdik.
Profesyonel yaşamımızda bu hayat deneyimlerini ne kadar kullanabildiğimizi ayrı bir yazı konusu yapmak arzusundayım.
Söylemek istediğim; gençlerin ilk hayata atıldıkları işi, işin mahiyetini, ilk beraber çalışacakları amiri dikkatli seçmelerini öneriyorum.
Gençlerin ilk iş yaşamı deneyimlerini gerçek iş ve yüksek performans ortamında geçirmeleri tüm çalışma yaşamlarına yön ve şekil verecektir. Gençlerin iş yaşamlarının ilk 5 yılı kendileri, aileleri, çalıştıkları kuruluşlar ve bu ülke için çok önemlidir. Bu dönem tam bir, işi ve kendini tanıma, öğrenme şeklinde geçmelidir.
Mühendislerin ilk çalışma döneminde direkt işçilik yapmaları, maddeye nasıl değer katıldığını bizzat yaşamaları, kart basmaları, ayrıntının ne kadar önemli olduğunu öğrenmeleri açısından hayata, çalışanlara tevazu ile yaklaşmak için en önemli fırsat olduğunu düşünüyorum. Toyota, Nissan, Honda’ya mühendis olarak başvurduğunuzda yapacağınız ilk iş; işçi tulumlarını giymek, gösterilen iş yerinde gerçek işçilik yaparak en yüksek performansı göstermeniz beklenecektir. Bu işçilik süresinin 6 ay civarında olduğu akıllardan da çıkarılmamalıdır.
Kellogg, Standtford, Harvard mezunu da olsanız pazarlamayı, stratejiyi, finansı en iyi okullarda da okusanız, firmaya ilk girdiğinizde müşteri servisinde, direkt satış noktalarında satıcılık, servisçilik yapmak sizlere hayat boyu yol gösterecek iş ve yaşam deneyimleri kazandıracaktır.
En üzüldüğüm gençler ise, gerçek performansın ölçülemediği, ilişkilere dayanan ortamlarda göreve başlamış olanlardır. Bu gençler sanal iş ortamlarında, işi, yaşamı ve en önemlisi ne için varolduklarını ve kim olduklarını öğrenemeyecek olanlardır.
Yalçın İpbüken
Önce Kalite Dergisi
{Mayıs 2002}